İşitme Taramalarının Tarihsel Gelişimi
1927 yılından bu yana Amerika Birleşik Devletleri’nde (ABD), işitme taraması, halk okullarında okul ağındaki çocuklara uygulanırken, işitme bozukluğunun erken tanısının dil gelişimine katkıda bulunacağının anlaşılmasından sonra, taramanın 2-5 yaşlar arasında yapılmasına ilişkin girişimler başlamıştır.
Çocukluk çağı işitme sorunları için otolaringolog, odyolog, pediatrist ve dil uzmanı tarafından oluşturulan birleşik komite “Joint Committe on Infant Hearing (JCIH)” 1982'de, işitme taramasında yüksek riskli yenidoğanların saptanması ve üç aydan önce odyometrik taramanın yapılması gerektiğini belirtmiştir.
1993'te yapılan “Bebek ve Küçük Çocuklarda İşitme Bozukluğunun Erken Tanısı” konulu bir panelde, yaşamın ilk üç ayında yenidoğanların işitme taraması ile test edilmesi, iki aşamalı protokole göre Transient Evoked Otoacustic Emissions (TEOAE) ve bu testten geçemeyenlere Auditory Brainstem Responses (ABR) yapılması önerilmişti.
1994'te “JCIH”, işitme kaybı olan bebeklerin yalnızca %50'sinde risk etmeni saptandığı için, görüşünü yalnızca risk taşıyan değil, tüm yenidoğanlar ulusal işitme taraması gerektiği biçiminde bildirmiştir. İşitme kaybı olan tüm bebeklerin ilk üç ayda tanımlanması ve ilk altı ayda destek tedavisi almaları, eğer ulusal işitme taraması yapılamıyorsa, belirlenmiş yüksek risk ölçütleri olan bebeklerde işitme taraması yapılması önerilmiştir.
Amerikan Pediatri Akademisi'nin “Yenidoğan ve Bebek İşitme Kaybının Tanısı ve Tedavisi” başlıklı 1999'da yayımlanan yazısında da, ulusal tarama testinin üç aydan önce, müdahalenin de altı aydan önce yapılması önerilmiştir.
İşitme kaybının, yenidoğanda ve süt çocuğunda erken tanısına gerek duyulmasının genel gerekçeleri şu biçimde sıralanabilir.
1- Konjenital işitme kayıplı bebeklerin %50'sinde 1982'de belirlenen yüksek risk ölçütlerinin olmaması,
2- Konjenital işitme kayıplı bebeklerin yalnızca 1/3'ünün yenidoğan yoğun bakım ünitesinde (YYBÜ) yatması,
3- Risk etmenlerinin yokluğunda, belirgin işitme kayıplı çocukların tanısında gecikme olması,
4- İşitme kaybının erken tanısında, hekimin önerisinin anne babanın kaygısına göre daha önemli etkisinin olması,
5- Yüksek riskli olan ya da olmayan bebeklerde, tarama yapılmaksızın işitme kaybının ortalama tayin yaşının 19 ay olması,
6- İşitme kaybı tanısıyla, işitme cihazının kullanılması arasında altı ay gecikme saptanması,
7- Tanıyı geç almış bebeklerle karşılaştırıldığında, erken tanı ve müdahale almış bebeklerin dil gelişiminde belirgin düzelme olması.